İsmet ŞAHİN  

Taurus Pass

TÜRKÇE

Another route I planned for 2019 was the Taurus Pass. The route can be seen on the right. When I had to do a job interview in Mersin, I decided to go on my motorcycle just to add 4 days and make the route. After my meeting in Mersin, I was going to start the Taurus crossing. I made the reverse route because I started from Mersin. I couldn't visit the gray ones because of the wrong planning or time issue.


  • Salda Lake
  • Burdur, Ağlasun, Sagalassos ancient city 
  • Derebucak Çamlık mağaraları Tabiat anıtı 
  • Altınbeşik Cave national Park
  • Eğri Lake Pembelik
  • Çatalhöyük Çumra 
  • Zeyve Pazarı
  • Alahan Manastırı
  • Dağpazarı Kilisesi
  • Dümbelek Pass
  • Soğucak Belenkeşlik Castle
  • Gözne Kalesi
  • Çandır Castle
  • Saklı Cennet Canyon 
  • Papazın Bahçesi
  • Gülek Kalesi
  • Varda Köprüsü
  • Aladağlar Natioınal Park Area
  • Demirkazık Mountain





Since it is on the Mersin road, I left early to take at least one photo in Demirkazık. I started riding around 6:30 pm and reached Sereflikoçhisar around midnight.


It was a spectacular evening ride, the weather was very nice, the night Parliament blue, the full moon was across from me. As I climbed a hill, I stopped because the scenery was so impressive and I took the photo on the left.


Not only the scenery, but the excitement of going on a tour, the beauty of the air and the road was also beautiful. was also beautiful from the landscape.

I felt great maybe due to the intense pressure and fatigue on me recently. I settled in a hotel in Şereflikoçhisar, took a shower and slept for a few hours and set off again before sunrise. My plan was to watch the sunrise in the shadow of Demirkazık and, if it coincided, to meet the first lights of the sun after the silhouette of Demirkazık. The road was longer than I thought, and the day was born when I arrived. On the way down to the plain where the villages of Çiftlik and Azatlı settled, the plain in the mist created a serene sense of peace.




After a while, the silhouette of Büyük and Küçük Demirkazık began to appear. Morning peace, coolness, calmness, beauty of the scenery, the excitement of starting a new tour, whistling sound of 3 cylinders accompanied by asphalt symphony of happiness for me is inevitable. Demirkazık’s silhouette continued in front of me.


Just before reaching the town of Çamardı, I had the opportunity to stop at an oil station and take photos and drink coffee with the view of Demirkazık. The name of the village was also Demirkazık.  Demirkazık has been accepted as the highest peak of Aladağ for a long time and its height is 3756 meters. Small Demirkazık next to it, is 3425 meters, but later studies revealed that the highest mountain of the Aladağlar is Kızılkaya with 3767 meters. Pole becomes the 11th highest mountain in Turkey. Google's ranking is below. Even though I didn't make a summit, I went to Kaçkar, I also saw Erciyes but I realized how much I was missing about the others. Another summer, it was a must to visit all of them collectively. I should make a route for the mountains of Turkey.







Because there was not much time for the meeting in Mersin, I had to bypass the Gülek Castle and the Varda Bridge without stopping. It wouldn't make much sense to come back after Mersin meeting. For this reason, after the meeting, I wanted to go to Çamlıyayla and from there to the Garden of the Pastor (Papazın Bahçesi) and to the Hidden Paradise Canyon (Saklı Cennet Kanyonu) if time remains. I left as soon as the meeting was over. I know the road is stabilsed road that leads to the priest's garden, but I have no idea how corrupt it is. Inevitably, I asked the road, to people of that region. They look at the motorcycle and woowww they say, you get there with this bike very easily. They think if the engine's big, it'il go anywhere. After all, I started to ride. The road was good at first, but it got worse. The road was stony. In other words, large stones or rock. Inevitably, if you run from one, you jump over the other. The steep descent forces sharp bends. I fell down the sixth kilometer of the 12 kilometer road. The motorcycle mirror bar was broken again from where it was broken in Russia two years ago. Nothing happened to me but of course I'm upset and I didn't continue, I turned around. :)







Saklı Cennet. The canyon is small but definitely a place to visit when visiting that area. Spend a few hours, picnics and camp can be established. Definitely do a trip through the canyon by a boat. It’s 30tl. Not too long, but a nice scenery. After the Saklı Cennet, there was the Çandır castle. You can ride through the Ayvagediği but the navigation doesn’t work. After 2 hours or so, I couldn't find the right way. The roads were dirt, partly hard, partly soft soil but very risky and bad. I didn't find the right way because the road was divided into two and three. There are videos of the Çandır castle quest on my youtube channel. 


Sağ alttaki fotoğrafta girdiğim bir yol bitince geri döndüm, doğru. yolu bulmak için bir tepeye çıkıp etrafa baktım ama nafile, bu arada aşağıda kaplan yavrusu hoş görünüyordu. Fotoğrafını çektim. Çandır’a çıkmak için çok zaman kaybedince Gözne kalesinden vazgeçtim ve Soğucak Belenkeşlik Kalesine sürdüm. Belenkeşlik kalesi sadece bir oda kalmış bir yer. Zaten kapısına da demir parmaklıklı bir kapı takmışlar. Yani gidip zaman kaybedecek bir yer değil. Kaleyi mesire yeri haline getirmiş belediye.  Belenkeşlik’te zaman kaybetmeden Dümbelek Boğazına doğru sürmeye başladım. 


In order to continue traveling, I need to get the mirror wended and the nearest aluminum wender was in Tarsus. My cousin Omer Petek was there. I called him. He found a wender and I went back an hour and had the mirror wended in Tarsus. Then I returned to Camliyayla again, but it was late, I ate a nice kebab, had a drink and slept in a plateau in the cool air. I woke up early in the morning, bought a bunch of black grapes, highland cheese and pita bread for a recent traditional breakfast. After having breakfast, I set out for Hidden Paradise Canyon. It was already very close and after leaving the asphalt, there was a 5km dirt road. The road had a steep descent and soft ground just the last 500 meters of dirt but not bad.







Dümbelek boğazı tırmanışı ve ardından Alahan Manastırı ve Dağpazarı kilisesine ziyaret planlamıştım. Tırtar’a kadar asfalt yol, Toprak yol ve tırmanış Tırtar’dan başlıyor, 13 kesikin viraj ve 5-6 km tırmanış sonrası bir düz platoya çıkılıyor. 2100-2400 metre rakımda 50-60 km offroad sürüş yaptım. Bu arada telefon çekmiyor ve online navigasyon çalışmıyor. Özetle sadece ana yolu takip etmek zorunda kaldım . En işlek yoldan asfalta ya da telefonun çektiği bir yere ulaşmaya çalıştım. Bir ara kayboldum sandım,  in cin top oynuyor, gelen geçen araba yok. Sonunda bir araba ile karşılaşınca durdurup sordum. Tırmanmaya başladıktan 2 saat kadar sonra Konya ovası, Karaman, Ayrancı yakınında Çatköy’de buldum kendimi. Bu arada Dağpazarı Kilisesi, Alahan Manastırı yalan oldu doğal olarak. Köyün şirin ve küçük marketinde bir enerji içeceği alıp hemen toprak damın altında oturup kremalı bisküvi ile içtim. Dümbelek Boğazı ve Üstündeki plato özellikle Mayıs- Haziran aylarında etkili bir rota olabilir.

Planda diğer yer Çatalhöyük Ören yeriydi. Hava da kararmak üzere olduğu için Çumra’ya kadar gidip geceyi orada geçirmek ve ertesi sabah erkenden Çatalhöyük’ü gezip rotaya devam etmek istedim. Çumra’da boş yer bulmakta zorluk çektim, belediyenin misafirhanesinde kaldım. Odalar 8-10 kişilikti ama görevli benim odama başka misafir almadı. Ertesi sabah erkenden gidip Çatalhöyük’ü gezdim. 10000 yıl öncesini örnekleyen yaşam alanları, nesneler gerçekten ilgi çekiciydi. Ancak ziyaretçi salonu Göbeklitepe’deki kadar etkili ve zengin değildi. Tüm ören yerlerimizin biraz bakıma ihtiyacı var. Dünyanın en eski buluntularına sahip olup bu kadar sıradan ve bakımsız bir sunum insanı üzüyor. Bir de bu Ana Tanrıça heykeli dikkatimi çekti. Neredeyse her kültürde antik zamanlarda Ana Tanrıçalar çok şişman. Üstelik bu kadınlar topluluklarına egemen oluyorlar, sözleri geçiyor. Acaba neden? Çeşitli teoriler üretebilirim ama şişman oldukları için Ana Tanrıça olmuyorlardır bence sonradan şişmanlıyorlardır. Ekmek elden su gölden.

Çatalhöyük’ü gezmeden önceki gece bir telefon aldım. 2005 mezunlarımızdan Fatih Çetin aradı. O gün yaptığım paylaşımlardan Karaman civarında bir yerde olduğumu fark etmiş ve görüşmek istedi ve beni evinde kalmaya davet etti. Ben o sırada uzun ve yorgun bir günün ardından Çumra’da Belediye Otele yerleşmiştim. Bunun üzerine ertesi gün benim rotamda Kovada gölü yakınlarında bana yetişmesi ve birlikte sürüş yapmak ve Kovada gölünde kamp yapmak üzere anlaştık. Ertesi sabah ben Çatalhöyük’ü gezdim ve Eğri Göle doğru yola çıktım. Eğri göl inişi Altınbeşik mağarasına doğru giderken ağır bir yağmur başladı. Bardaktan boşanmaktan ötesi bir yağış oldu. Dağda yıldırımlar, şimşekler ve sular seller içinde güvenli bir yerde durmak zorunda kaldım. Tam o anda Fatih’ten bir mesaj ve fotoğraf geldi. Karaman’dan çıkmış 50km kadar sürmüş ama aynı yağmur altında bir seyyar köftecinin brandasının altına sığınmak zorunda kalmış. Devam etmemesini istedim. Sonra yeniden buluşmak ve sürüş yapmak üzere anlaştık ve vedalaştık. Benim güzel öğrencilerim! Ben öğrencim derken bir ast üst ilişkisi ifade etmiyorum, aslında hissettiğim kardeşim, oğlum ya da kızım, dostum, arkadaşım gibi ama alışkanlık olmuş öğrencim demek. Bende hepsi bir duygu ve hepsi ayrı bir parçam sanki. Elbette bazılarıyla ilişkilerimiz daha güçlü bazılarıyla daha zayıf. Bunun nedeni ise koşullar. Hangi yıllarda okuduğu, kaç ders verdiğim, onun kişiliği ve benzeri nedenlerle farklılaşabiliyor. 

Merkezileşmiş bir yönetimin olmaması, bir yönetici ya da ruhani sınıfı temsil eden anıtsal yapıların olmaması eşitlikçi bir yaşam biçimi olduğunu gösteriyor deniyor. Ölülerini evlerinin zeminine kazdıkları çukurlara gömüyor ve birlikte yaşıyorlar. O dönemin en kalabalık yerleşimi olduğu düşünülüyor. Tarihi yerleşim yerleri ve o yerlerde yaşayan insanların geride bıraktıkları çok ilgimi çekiyor. 10000 yıl önce burada binlerce insan yaşamış. Değerler geliştirmiş, zaferler ve yenilgiler yaşamış ve sonra tarih sahnesinden silinip gitmişler yada dağılıp gitmişler. 

Mekan doğal güzelliği ile etkileyici. Işıklandırma güzel, Bot ile gezi ve genç arkadaşın bilgilendirmesi de son derece başarılı. Keske daha uzun girilebilse, hatta biraz bot gezisi ardından biraz tırmanış ile mağaranın derinlikleri görülebilse çok daha etkileyici bir yer olur. Ülkemizde o kadar güzel tarihi, doğal yerler var ki! Sadece temizlik, düzen, sunum ve ulaşım imkanları organize edilse şahane olur. Artık ilerleyen saat nedeniyle Kovada gölüne kadar gidemeyeceğimi fark etmiştim.  Bu nedenle biraz daha yol yapıp uygun bir yerde konaklamaya karar verdim. Antalya Aksu’ya kadar sürdüm ve bir pansiyonda konakladım. Sabah erkenden uyandım ve önce kovada gölüne gittim.

14 Eylül rotası yukarıda solda. Çatalhöyük’ten Bozkır, Dedemli, Kovalan üzerinden Eğri göle çıktım ve diğer taraftan Gündoğmuş’a indim. Sonra Taşlıca üzerinden Altınbeşik mağarasını ziyaret ettim. Dedemli-Eğrigöl ve Gündoğmuş arası rahat bir 80-90 km ve %90’ı stabilize yol, 10-20 km çok bozuk artanı düz toprak yoldu. Aslında internette çekilmiş fotoları yüzünden burayı görmek istedim ama sanırım Mayıs-Haziranda  daha güzel bir yer. Ben gittiğimde görmeye değecek bir şey yoktu. Sadece offroad yapmış oldum. Eğri göl etrafındaki tepelerde yolun rakımı 2300 metreye kadar ulaşıyor. Eğri göl ise 2100 metre civarı.

Altınbeşik mağarası kesinlikle görmeye değer bir yer. Büyük bir kaya dağın altında bir mağara ve yukarı doğru tırmanış yüksekliği için 5 km diyorlar. 3 kat olduğunu söylüyorlar ama özel izin olmadan 100 metreden ileri gidilmiyor. Bir botla içeride gezdiriyorlar. Gerçekten etkileyici üstelik giriş 2019 için 3.5TL ve botla gezi 3.5 Tl yani toplamda 7 TL gibi. Kask ve Can yeleğini onlar veriyorlar.  Dinlenmek için de güzel bir yer. Girişte küçük bir kafeterya var. Kaya gölgesi ama öyle böyle değil çok büyük bir kaya. Mağara alttaki fotoğrafta bu açık renk kısmın tam altında. Küçük gözüküyor fotoğrafta ancak kaya onlarca metre, tepedeki ağaçların ne kadar küçük göründüğüne bakın. İçeride sıcaklık yaz kış 16 derece dediler. Değişmiyormuş. Çok sayıda güvercin içeriye yuva yapmış.

Salda gölü güzel bir kamp alanı. Göl masmavi rengi ile gerçekten büyüleyici. Ege şivesi ile konuşuyorlar. Kamptaki bir satıcıdan üzüm ekmek aldım ve peynir sordum. Evde var dedi :) Eşine seslendi “abiye bi parça peynir veri veren ya” Kadın elinde iki kalıp peynirle geldi, ben çok olur dedim birini aldım. Aylardır sürekli kara üzüm,  peynir ve ekmek yiyorum. Neredeyse sabah öğlen akşam. Kaç kilo aldım bilmiyorum ama canım istiyor. Burası son duraktı ve artık dönüyorum ve akşam İzmit’te olmayı planlıyorum. Sadece Bozüyük’te bir öğrencim bekliyor ailesi ile yemek yiyeceğiz.

Salda gölünden sonra sadece bir iki kere benzin almak için durdum. Hep yolda geçti ve 4 ya da 5 saat sonra Bozüyük’te Eda Terzi ve ailesiyle yol üstünde çok güzel bir tesiste birlikte yemek yedik ve sohbet ettik. Sabah 6’da başlayan yolculuğun yorgunluğunu biraz atıp sonra yola devam ettim.


Güzel bir seyahatti, ülkemin güzel yerlerini görme, motorsiklet sürme fırsatım oldu. Tarihi mekanlar, doğal güzellikler gördüm. 


Bu sene sanırım bu kadar. Seneye bakalım yol beni ve yoldaşı nerelere götürecek.


Kovada gölü ıssız bir yer, etrafı tamamen orman, bir tesis yada plaj göremedim. Çok zaman harcamadan Sagalassos antik kentine doğru yola çıktım. Burdur'un Ağlasun ilçesi yakınlarında ve "aşkların ve imparatorların şehri" olarak anılan Sagalassos antik kenti gerçekten görülmesi gereken tarihi ören yerlerinden birisi. 


Geçmişi milattan önce 3000 yılına dayanıyor. Anfi tiyatro ve üst ve alt bölümlerdeki kalıntılar çok dikkat çekici. Merkezdeki alanda bulunan Antoninler Çeşmesi muhteşem bir eser ve çok iyi korunmuş geçen binlerce yılda. 

Sagalassos Antik Kentini gezerken kütüphane binasına girdim. Bir rehber bir grup yerli turiste bilgi veriyordu. Bende ister istemez kulak misafiri oldum ama benim dinliyor olmamdan nedense rahatsız oldu. Bakışlarından hissettim, sonra konuşmasını bitirdi ve bana duyurmak istercesine içeride kimse kalmasın kapıyı kilitleyeceğim dedi. Şaşırdım Antik kentte kütüphane kalıntılarının kapısını kilitleyecek, içeride bir eser yok üstelik.  Olabilir kapalı tutulan bir mekandır ama anahtarın turist rehberinde olması da tuhaf geldi. Gittim yanına neden kilitliyorsunuz dedim, ‘burası kapalı tutuluyor’ dedi. Anladım tembel görevliler kendileri açmak ve beklemek yerine anahtarı rehberlere veriyor ve rehber gezdirdikten sonra götürüp anahtarı geri veriyor, Benim gibi tek gezenler ise içeri giremiyor. Canım sıkıldı ama üstüne gidemedim. Ayrıca salak rehber benim dinlememden neden rahatsız olur ki, işini öğrenip elinden alacağımı mı düşündü anlamadım,  ya da sen para ödemedin dinleyemezsin gibi bir duygu içinde mi bilemiyorum. Sorun rehberlikle ilgili değil elbette bazen kişiliği ve akli yeterliliği gelişmemiş  tipler her meslekte olabiliyor. 


Ardından Salda gölüne yola çıktım ama yol üstünde Burdurdan geçerken askerlik yaptığım 57. Topçu Er Eğitim Tugay’ına uğradım.

Daha öncede bir kez uğramıştım. 5-6 ay burada sıkılarak askerlik yapmıştım. Ancak sıkılsamda bazen özlüyorum o günleri. Askerlik anıları nedense hiç silinmiyor zihnimizden. 


Burdur’dan Salda gölü 70-80km kadar. Aslında yanıma şort havlu vs almıştım. Göle girip yüzecektim ama sonra hem hava rüzgarlı ve serindi hemde üşendim. Kumsalda uzanıp dinlendim. 

 

Kocaeli Üniversitesi,  Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü 41380  İzmit/Kocaeli/Türkiye

ismetsahin@gmail.com