İsmet ŞAHİN  

Ukrayna Seyrüsefer

ENGLISH

Karasu Limanda beklerken karşıda bir ekip büyük bir jeep ve arkada tenteli bir çekme karavan sandalyelerini çıkarmışlar oturuyorlardı. Rusça ve latin harfleriyle tente üzerinde Valentin Efremov yazıyordu. Gezgin, Balon pilotu, maceracı bir Rus. Çok ilgimi çekmişti ve feribotta seyahat esnasında tanışma fırsatı buldum. Gerçekten etkilendim gezilerinden. Balonla Kuzey Kutbuna ulaşan ilk havacı. Büyük maceracı. Bende kendimden bahsettim, gezilerimden vs ama tabi biraz utanarak. Sonra rica ettim bize gezileriyle ilgili bir sunum yapabilir mi diye ve kabul etti. Geminin salonundaki Tv’ye hdmi bağlantı yaparak sunumu ailesiyle birlikte gerçekleştirdi. Bende gemideki tüm Türk kamyoncuları topladım, Ukraynalı motorcuları da bilgilendirdim, Volodymr’de katıldı sunuma. Salonda sunum yarı Rusça, yarı İngilizce gerçekleşti, Rusçayı Volodmyr İngilizceye çevirdi bende Türkçe’ye. Çok güzel bir etkinlik oldu. Fahrettin ve bir kaç kamyoncu arkadaş gerçekten ilgilendiler, diğer bazıları için delilik gibi geldi. Onlar daha materyalist bir yaklaşım sergiledi ama iyi ki tercüman benim :) Valentin’le karşılaştığım ve tanıştığım için kendimi şanslı hissediyorum. Sözleştik Altaylara yeniden gidersem yaşadığı şehir yolumun üstünde sayılır, mutlaka uğrayacağım, hatta beraber Altaylara gidebiliriz dedi.

24 -36 saat sürebilen yolculuk aslında hem yolu kısaltıyor hemde daha ekonomik yolculuk yapmayı sağlıyor. Ayrıca feribot yolculuğu sırasında bir çok insanla tanışmak, kamarada yatmak, restaurant ve barda zaman geçirmek mümkün. Sadece binerken ve inerken liman ve gümrük işlemleri kara sınırından geçişe göre çok daha uzun ve sıkıcı.  En geç öğlen 12 gibi limanda olmam istenmişti, neredeyse 5-6 arası feribota binebildik, araçların ve motorun yerleşmesi, bağlanması, resepsiyon işlemleri, odaya çıkma vs akşam 8-9 oldu. Gemi ise gece yarısı harekete geçti. Tuhaf bir düzen ve ağır bürokrasi çok daha kısa sürede yapılabilecek işlemleri 12 saate yayıyor. Liman içinde doğru dürüst oturacak bir yer yok, küçük bir kafe ve kıt imkanlar, hiçte hijyenik olmayan bir tuvalet ve siz hiçte rahat ve sağlıklı olmayan bir ortamda saatlerce bekliyorsunuz. 10’larca kamyon ve yolcu birlikte bekledik. Bir grup Rus, Ukraynalı, tırnakları pembe ojeli bir Amerikalı genç, Suriyeli mi Türk mü ayırt etmekte zorlandığım bir grup kamyoncu ve bizim uluslararası yük taşımacılığı yapan şoförlerimizle birlikte 5-6 tane Ukraynalı motorsikletli saatlerce birlikte bekledik.

Chornomorsk limanına sabah çok erken saatte indik ama işlemler ve limandan çıkmamız öğleden sonrayı buldu. Çıkıştan sonra Odessa’ya geçtim. Otele yerleştikten sonra kısa bir şehir turu. Ama akşam olmuştu bile. Planlarımı ertesi güne bıraktım. Odessa Ukrayna’nın karadeniz kıyısındaki güzel şehirlerinden biri, caddeler kalabalık, gençler güzel giyimli, parklar, barlar, cafeler dolu, eğlenceli bir şehir. Ertesi gün şehri güzelce dolaşma fırsatı buldum. Çoğunlukla yürüyerek Ana caddeler, popüler sokaklar dolaştım. Cafelerde oturdum, şehrin simgesi parkları ve anıtları ziyaret ettim. En etkilendiğim yer 2014 Mayıs ayında Odessa'da Rusya yanlısı ayrılıkçılar ile Ukrayna'nın birliğini savunan gruplar arasında çıkan sokak çatışmaları ve sendika binası yangınında 46 kişinin öldüğü 200'den fazla kişinin yaralandığı bina oldu. Hala ölenlerin yakınları yaslarını tutup, bina önünde mumlar ve çiçekler bırakıyor. Ukrayna’da genelde yaşlılar Rus yanlısı duygular beslerken, gençler Rusya karşıtı tavırlar içerisinde. Yaşlıları da gençliklerine olan özlemleri nedeniyle Rusya yanlısı duygular beslemekle suçluyorlar. Genç ve orta yaşlılar ise otoriter bir rejim olarak gördükleri Rusya’yı ve diktatör diye tanımladıkları Putin’i sevmiyorlar. Özellikle Kırım sorunu nedeniyle Rusya’yı işgalci olarak tanımlıyorlar. Hatta tek tek hepsinin Ruslar tarafından fişlendiğini ve haklarında dosyalar oluşturulduğunu düşünüyorlar. 

2018’de Rusya Altay dağlarında ayağımı kırıp döndükten sonra hep içimde geri dönüp hem orada tanıştığım ve bana dönüşte yardım eden güzel insanları görmek, hemde yarım kalan geziyi genişletip tamamlamak fikri vardı. 2020 Ocak ayında planlamaya başladım. 


Gürcistan üzeri en hızlı şekilde (en az 1 hafta-10 gün) Novosbirsk’e ulaşmak sonra Kemerova üzerinden Baykal gölünün güneyinden geçerek mümkün olursa Vladivostok, olmazsa Ulan Ude’den aşağı dönüp Moğolistana’a Ulan Batur’a geçmek ve Moğolistan güney otoyolundan Hovd’a ve Hovd-Bayan Ulgi arasında offroad yolu yapmak ve tekrar Altaylar’a Kosh Agaç, Aktaş, Ulagan ve Balyk Tuyul ziyaret edip, kaza yaptığım yere ve dostalara ulaşmak istedim. Sonra Barnaul üzerinden Kazakistan, Semey, Almata, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan  yapıp dönecektim.


Ama Şubat- Martta Covid, Pandemi, yasaklar ve sınırlar kapandı. Ümidimi kaybetmedim. Sürekli haberlerde iyileşme, açılma aradım durdum. Nisan, Mayıs salgın iyice büyüdü, yasaklar arttı ama hep içinde mayıs sonu Haziran başı düzelir ümidi taşıdım. Mayıs Haziran ama bir iyileşme olmadı fakat Haziran sonu Temmuz başı Gürcistan Sınırları açılabilir gibi haberler vardı. Olmadı olmadı. Bu arada Temmuz ortası torunumun dünya gelmesi beklenirken bende madem kaldım doğumu bekledim. Temmuz sonu gibi Rusya turistik amaçlı sınırları açtı Türkiye’ye ama Gürcistan’dan ümidi kesmiştim. Tek yol Karasu’dan feribotla Odessa Ukrayna’ya geçmek Ukrayna Rusya kara sınırından Rüsya’ya girmek kalmıştı.

Ukraynalı motorculardan bir tanesi olan Volodymr Zinin ile tanıştık, sohbet esnasında beni tanıdığını söyledi. Arkadaşım Anton’un facebook paylaşımlarında görmüş beni. Hatırladı. Çok mutlu oldum. Yolculuk sırasında oturup bolca sohbet ettik. R 1250Gs’i var ve 2 metre boyu. Daha öncede Türkiye’ye gelmiş. Gerçekten hayatımda ilk kez bu kadar empatik ve yardımsever bir insanla karşılaştım. Bende genelde empatik yaklaşırım özellikle daha deneyimli olduğum durumlarda diğer insanlara yardımcı olmayı severim ama Volodymr bu konuda benden çok daha iyiydi. Gemiye binerken ve özellikle Odessa limanda gümrük işlemleri sırasında hiç yanımdan ayrılmadı ve her adımda önce benim işlemlerimi onun yardımıyla gerçekleştirdik sonra kendi işlemlerini yaptırdı. Her sorunda memurlarla konuşarak sorunu çözdü. İyi ki tanıştım dediğim Ukraynalı güzel insanlardan bir başkası. Seviyorum Ukrayna’yı ve Ukraynalıları, tanıdığım kadarıyla. 

Mutlaka görülmesi ve gezilmesi gereken yerlerden birisi Odessa, Nerubais'ke bölgesindeki Katakomby’dir (yer altı mağara sistemi). Mağaraların kendisi ayrı ilginç ama asıl önemi Sovyet ve Ukraynalı Partizan Direnişçilerin Nazi işgali sırasında Romen ve Nazi askerlerine karşı savaşırken kullandıkları ana kamp olmasıdır. Mağara sistemi içerisinde revir, yatakhane, cephanelik, eğitim alanları, eğlenme alanları gibi tüm sosyal ve askeri hayatın gerekli mekanları vardır. Üstelik duvar yazıları, çizilen resimler, asılan bayraklar, planlar, krokiler o günlerin ruhunu çok güzel yansıtıyor. Sovyet partizanları kızıl ordu sistemine göre örgütlenmiş cephe arkasında düşman kuvvetlerini yıpratmak amacıyla gerilla saldırıları düzenleyen bir örgüt olarak 2 dünya savaşı sırasında bir çok cephede görev yapmıştır. 90 bin civarında gerilla ve 2000’e yakın partizan birliği Ukrayna, Polonya, Beyaz Rusya ve diğer tüm Avrupa-Rusya cephe ülkelerinde savaşmışlardır.  Odessa’da ki bu katakomp sistemi de bu mücadelenin bir parçası olmuş ve o günleri canlandırmaktadır.  O günlerde Almanların sloganı ” Bir yerde bir Alman askeri varsa, orası Almanya’dır, partizanın sloganı ise “Kana kan, ölüme ölüm” dür. Mağara sistemini 3, 4 Almanla birlikte gezmekte ayrı bir duyguydu. Rehberin sürekli Alman, Almanlar şeklinde başlayan aşağılamalarını eminim içten bir isyanla sessizce dinlediler. Her ne kadar nazileri ve nazi politikalarını desteklemiyor olsalar da eminim ki içlerinde gizli bir saygı ve gurur barındırıyorlardır. 

Çernobil gezisinin birinci durağı Duga Ağaçkakan radarıydı. Hayatımda ilk kez böyle büyük ve yüksek bir metal yapı gördüm. 15 kaat yükseldiğinde ve 900 metre uzunluğunda metal bir yapı üzerinde her katta bir kaç metrede bir sinyal gönderen ve alan sarmal antenler. Tüm sistem boyunca uzanan tek katlı betonarme bir kontrol merkezi. Fikir zamanı için çok zekice düşünülmüş. Radar sinyalleri doğrusal ilerlediği ve dünyada yuvarlak olduğu için  ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar belirli bir mesafeden sonra dünyadan yükseliyor ve uzaklaşıyorlar. Yani uzun mesafeleri gözleyemiyorlar. Arada aktarıcı istasyonlar ve bağlı farklı radar sistemleri olmazsa. Bu fikir ise atmosferin iyonosfer tabakasını ayna olarak kullanmaya dayanıyor. Yani buradan iyonesfer tabakasına çok güçlü radar sinyalleri gönderip ayna etkisiyle kırılmasını sağlayıp ABD hava sahasında hareket halindeki cisimleri gözlemeyi düşünmüşler. Rusyanın Sibirya bölgesinde bir eşini daha inşa ederek iki sistemi birleştirmişler. Fikir çok etkileyici. Ayrıca güvenlik ve ihtiyaç duyduğu devasa enerji nedeniyle Çernonil nükleer santrali içinde inşa edilmiş. Tek sorun iyonosfer beklediği kadar yansıtıcı olmamış. Hava koşullarından çok etkilenmiş ve istenilen hedefi gerçekleşleştirmekten çok uzak kalmış Bir kaç yıl çalışmış sonra tümden kapatmışlar. Milyonlarca Ruble ve binlerce insanın emeği çöp. Ancak bilim ve yaratıcılık her zaman bu riski barındırır. Bu girişimci ve cesur adınlar olmasaydı bilim asla gelişmezdi.

Ertesi gün ilk işim sabah erkenden Yuri’nin garajına gittim. Bu yeri seviyorum çünkü çok farklı bir ambiansı var. Aletler, sökülmüş, toplanmış motorsikletler, Yuri’nin çalışma düzeni, her yer benim ilgimi çeken nesnelerle dolu. Yuri’nin ruhunu yansıtıyor mekan, kendisi de ilginç çünkü. Yuri custom motor yapıyor. 3 yıl önce motor sorun çıkardığında çok yardımcı olmuştu. Tüm arkadaşlarıma anlattım, bilirler. 2 yıl önce de uğradım ama Polonya'daydı. Bugün tekrar görüştük. Aynı dostluk, samimiyet. İyi ki tanımışım onu. Motorumun ayak fren pedalı biraz alçak kaldığı için arka fren etkili tutmuyordu, onu ayağıma uygun bir aparat yaparak yükseltti, gerçekten çok orijinal ve işlevsel bir parça oldu. Kiev’de geçen seferlere göre çok daha fazla zaman geçirdim, Yuri’yle birlikte gezdik, müze ziyareti yaptık. Dostluğumuz gelişti.

Odessa’dan sonra planım Kiev’de 2, 3 gün kalıp Yuri’yi ve Anton’u görmek, onlarla zaman geçirmek, Rusya girişi için PCR testi yaptırmak ve Rusya’ya geçmekti. Odessa-Kiev arası 550-600km, sabah çıkıp öğleden sonra vardım, Anton’un ayarladığı otele yerleştim. Akşam Anton ve arkadaşları yemeğe gittik. Pandemi de biraz kilo aldığım doğrudur ama fotoğrafta durum farklı. Anton üstten kolunu omuzlarıma koymuş, İlya’da arkadan belimden çekiyor, Yay gibi dışa doğru çıktığı için göbeğim büyük gözüküyor, yoksa asla o kadar şişman değilim :D  İlya sürpriz oldu, Türkiye gezisi sırasında motoru Manavgat civarında bozulmuştu, Anton rica etti, bir kaç telefon konuşmasıyla tamirci ayarladım sadece. Beni karşılamak için neredeyse 300km uzaktan geldi yemeğe katıldı. Çok mutlu oldum. Bu arkadaşların hepsi VFR 800 kullanıyorlar ve VFR grubu oluşturmuşlar. 

Bir sonraki gün için Anton, Çenobil’e bir turda yer ayarlamıştı. Tura katılmak için tur operatörü Kiev’den araçlarla alıyordu ama Yuri ve ben Motorla gitmeye karar verdik. 120 km gidiş 120 km dönüş. Son anda karar verdiğimiz için Yuri’nin turla içeri girip giremeyeceği belli değildi. Giremezsem oralarda dolaşırım akşam beraber döneriz dedi. Sabah erkenden buluştuk, çok güzel bir havada Çernobile doğru sürdük.  Tura katılabilmesi için rica ettik ama önc eden izin almış olmak gerektiği için Yuri katılamadı. Etrafta dolaşmaya karar verdi. Biz Antonla Çernobil tesise tüm gün sürecek gezi için girdik. Dozimetreler boynumuza asıldı, sürekli radyasyon kontrolü için. Daha öncede kazara aynı kapıya Beyaz Rusyaya gidiyorum sanarak gelmiştim, güvenlik durdurmuştu. Şaşırmıştım. Google navigasyon en kısa yol  Çernobil’den geçirmeyi planlamış. Geziden sonra Yuri’yle kapıda buluştuk ve Kiev’e döndük.

Çernobil, hakkında o kadar çok yazı okudum, o kadar çok film ve belgesel izledim, şimdi tam oradayım. Acının, ölümün ve yıkımın merkezi. Her bir köşesini tek tek gezerken biraz gerçek üstü tuhaf bir ruh halinde oluyorsunuz. Santralin patlamasına sebep olan insan egosu,  ucuza mal etmek için nükleer çubukların ucunda grafit kullanımı, kötü siyaset ve  yönetim bunlarla birlikte insanlık adına hayatlarını feda eden kahramanlık, doğanın dev gücü karşısında çaresizlik yerine mücadele azmi, o kritik anlarda ellerindeki imkanlarla ürettikleri yaratıcı çözümler hepsi insana ait özellikler. İçimizde ki iyi ve kötünün mücadelesi. Maalesef bugünlerde hep kötüler kazanıyor.  Santraller bölgesinin hikayesi ayrı, Pripyat, lojmanlar bölgesinin ayrı.  HBO Çernobil isimli mini diziyi herkese öneririm. Gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatıyor. Olayları, sebeplerini ve sonuçlarını en ayrıntılı öğrenebileceğiniz dizi. Dizide geçen bütün kritik mekanları ziyaret etme fırsatım oldu. Hastane, lojmanlar bölgesi, okullar, eğlence parkı. Anton’un kişisel deneyimi sayesinde ekipten kopup kopup gizli mekanlara, girilmesi biraz yasak :) alanlara girdik. Muhteşem bir deneyim oldu. Bu yıl ki gezinin en değerli anısı nedir diye sorsalar Çernobil derim. Elbette Cherkasy’de katıldığım motorsiklet festivalinin de ayrı yeri var. Aşırı serpinti nedeniyle kızarmış ağaçların (kızıl ormanlar diyorlar) gömülü olduğu alanlar aşırı radyoaktif. Olaylarım merkezinde yer alan Çernobil kantininde askeri düzende öğle yemeği yemek bir şanstı. Ukrayna ve Kiev’e giderseniz mutlaka önceden rezervasyon yaptırarak, tam bir gün süren bu tura katılın. Pişman olmazsınız. Mutlaka öncesinde bahsettiğim diziyi izleyin. 

Çernobil dönüşü Yuri, Anton ve ben yemeğe gittik. Yuri’nin arkadaşı Valery Krishen’de katıldı. Valery motorsikletle dünya turu yapmış birisi, neredeyse tüm kıtalarda ve tüm destinasyonlara sürmüş. Üstelik tam bir macera adamı. Honda’nın Ukrayna yüzü. Tüm Honda etkinliklerinde yer alıyor. Africa Twin kullanıyor. Vladivostok üzerinden Japonya’ya giderken Kazakistan’da ayağı kırılıyor. Alçıya alınıyor, özel bir ayakkabı yaptırıp alçının üstüne giyerek yola devam ediyor. Sağdaki fotoğrafta mavi tişörtlü olan Valery. Bir iki hafta sonra tesadüfen Motorsiklet festivalinde karşılaştık. Kendisi aynı zamanda farklı ülkelere tur düzenliyor ve 2020 Eylül’de 5-6 arkadaşlıyla Türkiye’ye geldiler. İzmit’te bir gün birlikte sohbet etme yemek yeme fırsatı buldum. Yol ve yol arkadaşlığı başka bir ilişki. Böyle güzel insanlarla tanışma fırsatı veriyor ve asla unutmuyoruz birbirimizi. Ertesi gün Rusya’ya geçmek için sabah erken yola çıkacağım için vedalaştık. Rusya’ya Karkiv kapısından değil, Sumi bölgesinde Shostka yakınlarından girmenin hem yolun daha düzgün olması hemde yakın olması nedeniyle İlya’nın da tavsiyesiyle karar vermiştim. İlya’da Shostka’da yaşıyor ve bir kafeteryası var. Planı şöyle yaptık, beni karşılayacak, sınıra beraber gideceğiz, ben geçene kadar bekleyecek, şayet Rusya almazsa geri dönceğim ve beni Shostka’da misafir edecek. 

Sabah erkenden PCR sonuçlarını alarak yola çıktım. Shostka’ya yaklaşırken yağmur başladı. Yarım saat kadar ağır yağmur yağdı. Yolda İlya sözleştiğimiz gibi beni karşıladı. Ben önde onlar arkada sınıra kadar gittik. Vedalaştık. Ben Ukrayna gümrüğünden geçtim ve Rus sınırına gittim. Bu arada telefon ve internet bağlantısı kesildi. Sanırım Ukrayna Rus ilişkilerinin gerginliği nedeniyle bölgede jammer var, iletişim tamamen kopuyor. En sempatik halimle Rus asker ve gümrük memurlarını selamladım. Evraklarımı verdim. Oturma veya çalışma yada geçiş iznim olup olmadığını sordular, yok dedim. Şaşırdılar, neden geldiniz dediler. Mogolistan’a gideceğim, Altaylarda arkadaşlarımı ziyaret edeceğim vs bir sürü anlattım ama nafile. Geçemezsiniz. Rica ediyorum, yalvarıyorum, duygu sömürüsü yapıyorum faydası yok. Sonunda üst rütbeli bir memur geldi yanıma ona anlattım geçmek istediğimi. Yardımcı olmak istediklerini hissediyorum ancak Rus bürokrasisi çok sert ve ağır. Üst rütbeli memur beklememi rica etti, diğer memurlardan İngilizce konuşabilen sanırım alacak dedi. Umitlendim. Yarım saat sonra adam geldi. Kibar ve içten bir şekilde benim elimde olsa bir dakika sizi durdurmadan alırım ama kara sınırları tamamen kapalı, uçakla gelebilirsiniz ama motorla Rusya’ya giriş mümkün değil , bir çok telefon konuşması yaptım,  hiç çözüm yok dedi. Üzüldüm. Çaresiz döndüm.

Elbette sıkı bir B planım vardı. Zaten İlya bekliyordu dönersem diye. Ukrayna’ya geri döndüm, sürpriz, karantinada bekleyeceksiniz dediler. Rusya için aldığım PCR testi olmasaydı 14 gün misafir edeceklerdi. Neyse geçtim gümrüğü telefon ve internet aktif hale geldi. İlya’yı aradım beni karşıladı. Shostka’da benim için bir otel ayarlamış üstelik ücretini de ödemişti. Çok ısrar ettim ama kabul etmedi. Akşam kuzeni, kız arkadaşıyla birlikte kendi kafeteryasında süper bir akşam yemeği ve nargile sefası yaptık. Çok güzel sohbet ettik, İlya’nın da kuzeninin de İngilizceleri çok iyi. Ayrıca dünyanın bir başka ucunda aynı duyguları ve değerleri paylaştığınız insanlarla heyecanla sohbet etmek ne kadar güzel bir şey. Çok mutlu oldum. Ertesi gün beni 120 km kadar uğurladı. B planı 1. durak Harlov (Kharkiv) di.

Kharkiv’de beklediğimi bulamadım diyebilirim. 1. nedeni sanırım psikolojik, Altaylar, Moğolistan planlarken gidememenin verdiği bir mutsuz durum olabilir, 2. nedeni gezmek istediğim müzelerin ve mekanların tümü pandemi nedeniyle kapalı. Bol bol yürüdüm, bir kaç küçük özel müze ziyareti yaptım. Dinlendim. Nazilerin 2 dünya savaşında Kharkiv’de öldürdüğü 16000 kişi için soykırım müzesi oluşturmuşlar. Bu müzeyi ziyaret ettim. Dünya kültürlerinden seks konulu bir müzeyi ziyaret ettim. Fotoğraf çektim ama paylaşmadım. Burada dikkatimi çeken  TURKISH DEVELOPMENT diye bir inşaat şirketi oldu. Her yerde reklamları var. Bir çok şubesi var. Çok eski tramvaylar hala burada da kullanılıyor.  


2 gece 3 gün Kharkiv’de kaldıktan sonra Kiev’e geri döndüm. Planım bir kaç gün Kiev’de geçirdikten sonra Lviv, Carpat dağlarına gitmekti. Dağlarda, ormanda, köylerde gezmek istiyordum. Ukrayna’nın bu bölgesi, Polonya, Romanya sınırı ve daha çok avrupa kültürünü yaşayan bölge bölge olarak biliyorum. 

B planının  birinci durağı Kharkiv’di. Shostka’dan yola İlya’yla çıktık 120 km kadar benimle sürdü sonra ben devam ettim. Yolda bir köyden geçerken ilginç bir motorsiklet tasarısı ile karşılaştım. Durdum inceledim. Bryutov Pasha isimli bir Ukraynalı elindeki çeşitli işe yaramaz araba parçalarını sanatsal bir çalışma ile motorsiklete dönüştürmüş.  Daha bir çok eseri de var. Custom motor yapmış ama hard custom olmuş. Birden içimden bir benzetme geldi. Uzaktan bakınca motor görüntüsü var ama parçalar öyle kabaki yakından bakınca motora ait olmayan herşeyi görüyorsunuz. Heavy metal/hard rock’ta da uzaktan melodi müthiş ama yakından öyle gürültülü ki müzik unsurlarını sesleri, sözleri anlamak mümkün değil. 😎

Kiev’e akşamüstü döndüm ve bir otele yerleştiktim. Sabah erken uyandım ve görmek istediğim bir müze için yola çıktım. Gittim ama müze kalıcı olarak kapanmış. Kahvaltı yapmamıştım. Bir köşe başında küçük bir büfe gördüm. Durdum, kahve aldım  ve hemen önündeki küçük masalaradan birine oturdum. Bir abla ve bir iki genç oturuyordu. Bir müddet sonra abla sorular sormaya başladı. Dilini anlamadığımı söyledim ama sormaktan vaz geçmiyor, yan masadaki genç çat pat tercüme ediyor İngilizce. Sonra masasına davet etti, zevkle kalktım yanına oturdum. İsmi Alla. Çok tatlı. ve hoş sohbet. Bir sürü soru sordu, sohbet ettik. Sonunda onunla oturduğum ve sohbet ettiğim için teşekkür etti, elindeki küçük poşetle ayrıldı. Çok mutlu oldum, gerçekten sabahımı güzelleştirdi. Güleç yüzü, hoş sohbet tavrı ve içtenliğiyle.  Dünya bu insanlarla daha güzel hale geliyor.

Kiev’de ziyaret ettiğim müzelerden birisi de İşe yaramaz şeyler (faydasız) müzesiydi. İçinde ıvır zıvır her şey olmasına rağmen en çok sovyet döneminden kalan madalyalar, bayraklar, heykeller, zafer takıları, ünvan apoletleri ve benzeri şeyler oldu. Bunlar için ne mücadeleler, ne yenilgiler, ne göz yaşı ve ter dökülmüştür. Uğruna ne canlar gitmiş, ne yetimler ve öksüzler kalmıştır. Oysa şimdi bir müzede faydasız şeyler etiketi altında tutuluyorlar. Çok ders verici bir deneyimdi. Bugün uğruna kendimizi paraladığımız bir çok fikir, değer ve ünvan zaman içerisinde anlamını yitirecek. Asla anlamını yitirmeyecek şeyler  bana göre arkamızda bıraktığımız olumlu izler olacaktır. Sevgi, paylaşma, işbirliği, aşk, tevazu, yardımlaşma ve dostluk gibi değerlerle anılar biriktirmekte fayda olduğu düşüncesindeyim.

Bir sonraki durak Kiew Krematoryumuydu. Öldükten sonra yakılmak isteyen insanların bedenleri burada yüksek ateşli fırınlarda yakılıyor küle çevrilip kavanoza konulup sahiplerine teslim ediliyor. Hemen etrafıda kül mezarlığı ve 50 cm karelik bir alan alıp kavanozunuzu gömebiliyorsunuz. Elbette mezar taşınızda var. 

Öncelikle tabutunuz ve akrabalarınız bir cenaze merasimi yapıyor. Katafalk asansörlü, cenaze merasimi bitince tabut asansörle fırınların olduğu alt bölüme iniyor, sanırım bir kaç saatlik yanma işlemi sonunda kavanoz teslim ediliyor. Aşağı fırınların olduğu yere iniliyor mu bilmiyorum ama ben davet etseler inmeyeceğim için sormadım. 

Fırınların bacaları dışarda (video’dan izleyebilirsiniz) yanan bedenlerin dumanları bacadan çıkıyor. Etrafta yanmış saç ve kemik kokusu gibi bir koku yayılıyor. Ürpertici! 

Ben yakılmak istemiyorum. Beni gömsünler hiç olmazsa ait olduğum doğaya organik olarak geri dönüşümüm gerçekleşir. Toprak bana verdiğini benden geri alsın. Bedenim bir işe yarasın. 

Kiev’de Havacılık Müzesini ziyaret ettim. Bir simülasyonda Nazi uçaklarını kovaladım. Bir kaç tanesini düşürdüm. Bende düştüm bu arada. Daha çok eğitim almam lazım. Pilotluk zor iş :)

Avrupa Birliği yanlısı gösterilerin merkez üssü olan Bağımsızlık Meydanı’nda toplanan Ukraynalılar,  Rus yanlısı hükümet güçleri tarafından keskin nişancılarla  vurularak öldürülmüşler. 106 kişi. Sonrasında ayaklanan halk hükümeti deviriyor. Bu günü bağımsızlık ve devrim günü olarak ve ölen insanları anmak için kutluyorlar. 


Dünyanın her yanında gücü elinde tutan bırakmak istemiyor ve totaliter bir rejime dönüşüyor. Tarih bunun örnekleri ile dolu. Her yerde. Halk hep ölüyor özgürlük için ve sonra yeni bir diktatör ortaya çıkıyor.



Kiev’de Havacılık Müzesini ziyaret ederken savaş için dünyada yapılan yatırımlar aklıma geldi. Burada sergilenen savaş uçakları, helikopterleri, füzeler, ve destek sistemleri muhtemelen tüm ömürleri boyunca hiç gerçek bir amaç için kullanılmadılar. Tüm dünyada savaşa yapılan yatırımların büyüklüğünü düşününce korkunç bir gerçekle yüzleşiyorsunuz. 

Bu yatırımlar insanlığın refahına, mutluluğuna, sağlığına harcansaydı zaten savaşa gerek kalmazdı. Kötülük insan doğasında var, bunun sonucu olarak iyiliğe değil kötülüğe yatırım yapıyoruz. 

Bir başka açmazda şu, bu silahlar birgün düşmanınızı alt etmek için işe yarayabilir ama mutlaka bir diğer gün sizi altedecek birileri de çıkacaktır. Bu bir aptal dövüşü. Kazan Kazan değil kaybet kaybet yarışı. 


Özümüzde sadece kötülük yok aynı zamanda aptallık ve aymazlık da cabası.

Lviv’e giderken bir diğer durak Olesko kalesi oldu.  Polonya krallarından 3. Sobieski burada doğmuş. Ünlü olmasının sebeplerinden birisi bu diğeri de bölge halkının inandığı bir efsaneler. 


Bölge de yaşayanların inanışına göre şato da Çekya’lı bir keşişin Ruhu ‘Yan Kasper’ burada yaşamaktadır. Efsaneye göre St. Antoni Ayin gününde Kasper herkesin önünde kuyuya atlamış.  Geceleri ruhu ortaya çıkarmış. 


Bir diğeri ise Adam Zholkevsky adında bir aşık burada intihar etmiş ve onunda ruhu geceleri kalenin içinde dolaşırmış.

Lviv’e giderken yolda Dubno isimli bir kasabada tarihi bir otelde kaldım. Tam bir aristokrat gibi ağırlandım. Yemek salonu, odalar, lobby her köşesi tarih kokan bir oteldi. Masa örtüleri kolalı, tüm yemek takımı antika, servis mükemmel. Çok tarzım değil ama şikayetçi de değilim. 


Yakınlarda bir yer altı kalesini de gezdim. Fort Tarakaniskyy, askeri bir tesis, kale sanki yer altına inşa edilmiş gibiydi. 


Lubomirski sarayıda hemen otelin yanında yer almakta. Videoda izleyebilirsiniz.




Lviv Budapeste, Prag, St.Petersburg kadar olmasa da insana ben tarihim, kültürel bir birikimim ve yaşanmışlıklarım var duygusu veriyor. 


Bu şehirde hiç unutmayacağım tek anım aşağıda. Booking' de tuttuğum evin oto parkı gözüküyordu.Ancak gidince caddeye bırakın her yer otopark dediler. Neyse ben hayır deyince bir otopark önerdiler. Navigasyon linki ve birde elle yazılmış cadde numara verdiler. Ben linke tıklayarak götürdüm bıraktım. Yürüyerek döndüm. 1 km civarı. Ayrılacağım sabah gidip motoru alacağım, iki iş olmasın diye çantaları aldım taksi tuttum. Bana yazılan adresi adama gösterdim. 


Navigasyondan baktım 11 km. Bir yandan olamaz diyorum bir yandan acaba ben mi yanılıyorum? Ev sahibinin gönderdiği link çalışmıyor ama adres var. Linkteki adresi yolda giderken taksiciye gösterdim. Adam durdu. Yazılan adresle linkteki adres farklı dedi. Linkteki adresi istedim. Sürdü. Gittik. Malesef o otopark değil. Diğeri hiç değil. Motoru kaybeder miyim! Şok düşünüyorum koca Lviv'de arayarak otopark ve motor bulunur mu? Nerede hata yaptım diye düşünüyorum. Bulamıyorum! Sonunda eşyaları tekrar kaldığım eve bırakıp içgüdüsel navigasyonumu devreye sokmaya karar verdim. Ama korku ve panik tavan içimde. Sonra etrafa bakarak ve tahmin ederek ilk navigasyon civarına yürümeye başladım. Navigasyonun götürdüğü yanlış otoparkın 50 metre öncesinde başka bir otoparka bırakmışım. Nasıl sevindim nasıl sarıştık birbirimize görseniz gözleriniz yaşarır. Oda özlemiş tabi beni.




Lviv’de bir çok küçük ve özel müze gezdim. Bunlardan birisi arkeoloji müzesiydi. Çok eser yoktu ama topladıkları b ir kaç eserle müze yapıp para kazanıyorlar. Tarih müzesini gezdim. Kibir, şatafat, gösterişin örnekleriyle doluydu. Zengin insanların yaşam tarzı. Asla doymak bilmiyor insan ruhu, hep daha fazla, daha özel, daha yeni!


 Bir diğer müzede soldaki heykelle karşılaştım. Sanırım bir çok kültürde kurtlar değerli hayvanlar. Bu heykel İtalyan mitolojisinde ırmağa bırakılan Romus ve Remulus ikiz kardeşlerin kurtlar tarafından beslenmesini imgelemektedir. Bir çok kültürde bu mitolojik hikaye var. Nedeni gerçek bir deneyimin dilden dile dolaşması olabilir yada kurdun asalet ve aklına imrenme olabilir. 


Türk mitolojisinde Kurt, “kurt kılığına girebilen Tanrı’dır,” hemen hemen tüm Türk boyları Kurt’tan türediğine inanır. Efsaneye göre Koa-çı Kağanı, iki kızını bir dağın tepesine bırakmış, kızlardan küçük olan “bu Tanrı’dır” diyerek karşılaştığı Kurt  ile evlenmiş, Kagnılı Türkler bu evlilikten türemişlerdir.  Asena efsanesine göre Çinlilerin bastığı Türk köyünden geriye bir bebek kalmıştır; gök yeleli dişi kurt bu bebeği bulur, besler ve Türk neslinin devamını sağlar. Türklere efsanevi Ergenekon’dan çıkışında yol gösteren ve cihanı fethetmelerini sağlayan da Kurt’tur. Göktürk bayraklarının tepesinde Kurt başı bulunur; zira Kurt savaşçılığı, Türk’ün hızını temsil eder; olur ya Türk’e bir tehdit belirdiğinde ortaya çıkar, Kurt Türk’e yol gösterir.   Türk mitolojisinde Kurt, Tanrı sembolüdür, Ata’dır, besleyen/büyütendir, yol gösteren/rehberdir. (Doç Dr. Dilek Yiğit’ten alıntıdır) 

İlk gün Voroktha’da kaldım ve akşam Bohdan ve arkadaşları yemeğe davet ettiler. Yemeğimi yemiştim ama onlara masada eşlik ettim. Hoş sohbet bir akşam geçirdik.  Bazı yerlerde sanırım farklı olduğum için yakışıklı buluyorlar,  böyle bir deneyim St. Petersburg’da yaşamıştım. Bu masadaki kadınlarda çok yakışıklısın dediler. Demek ki var bir şey :)


Lviv’den sonra Carpat dağlarına sürdüm. 2 yerde konakladım. Bukolev’i ziyaret ettim ve rasgele sürüşler yaptım. Romanya, Polonya dağları ve köyleri gibiydi. Aynı kültür. 70’li yıllarda çocuk olanların hatırlayacağı Heidi ve dedesinin köyleri ve dağları gibi. 


Solda ki videoda yollardan kesitler var, yağmurluydu genel olarak yollar.


ikinci gün Ömer’in tavsiyesiyle Ivano-Frankivs’ka bölgesi Yaremche yakınlarında Michulchin'de Bukovel Türk Hotel'nin sahibi Caner Acemoğullarına misafir oldum. Cok uygun fiyatlar, hoş sohbet, tertemiz bir mekan.


Yaremche (yarımca) tatarlar yaşarmış eskiden Pazarından ve deresinden kareler.


Bir sonraki gün Cherkasy (Çerkezya) bölgesinde Son’s of Taras kulübünün düzenlediği Motofest 2020’ye giderken yolumu biraz uzattım ve Hürrem Sultanın köyüne gittim. 


Hürrem sultan Osmanlı askerlerince cariye olarak alınmadan önce Rohatyn köyünde yaşarmış. Sultan olduktan sonra köyüne ziyarete de gelmiş. Buraya heykelini dikmişler. 


Asıl adı Roxelena yada La rossa’y mış. Sağdaki fotolarda heykeli görebilirsiniz.



Carpatlar da Voroktha ve Yaremche’nin dron videoları izin tıklayınız.


Galiçya Cephesi Türk Şehitliği de Hürrem sultanın köyü Rohatyn’de. Benim için Hürrem sultanın köyü olmasından daha değerliydi bu şehitlik ziyareti. Zorlandım bulmakta ama içimdeki duyguları tarif etmem mümkün değil.
Ben olayların siyasi, jeo-politik, askeri, ekonomi ve milli güvenlik boyutlarından çok insani boyutlarına odaklanan biriyim. Düşünsenize onbinlerce Türk askeri yabancı coğrafyalarda cepheden cepheye sürülmüş, kar kış dememiş, yağmur yaz dememiş, belki aç bilaç, üstte yok başta yok, ailesinden uzak o savaştan bu savaşa canı böğründe savaşmış. Neden derim hep. Neden! Kim için! Bu savaşların gerçek galipleri kimdir? Kazananları, kahraman olanları, rütbe yada makam alanları biliyoruz. Zenginlik, zevk ve safa içinde yaşayanları biliyoruz. Ya burada aç bilaç yaralı yorgun ölenleri, onların eşleri çocuklarını, anneleri babalarını tanıyor musunuz? Tüm bu şehitlere ve ailelerine sorma ve onları dinleme şansımız olsa kalpleri ve akılları bize ne dersler verirdi acaba?



SONS OF TARAS-MOTOFEST 2020-CHERKASY-UKRAINE

Yuri önermişti festivale katılmamı, Neredeyse Ukrayna’nın 3/4’ünü gezdikten sonra dönüş yolunda bir kaç gün motosiklet festivali kaçırılacak gibi değildi. Sabah erken yola çıktım ve Hürrem sultanın köyüne de uğrayarak tam 930 km 13 saat sürerek akşam saatlerinde festival alanına ulaştım. Kapıdaki görevlilerinde yardımıyla bir pansiyonda kendime bir yatak buldum, yerleştim ve festival alanını gezdim. Dönüşte motorsikletimde bir not buldum “Ben Mehmet Akın, bende buradayım, tanışalım” telefon numarası. Buluştuk Mehmet’le. Bir işadamı, Ukrayna ve Rusya’da ofisleri var. Festivalde birlikte eğlendik.  Ertesi sabah Ukrayna’nın Nazım Hikmeti, Taras Shevchenko anısına saygı sürüşüne Türk Marşları eşliğinde katıldık. Motorsiklet kulübü de kendini Taras’ın çocukları olarak isimlendirmişler. 



ÇOK EGLENDİM ÇOK!!!

Dripro nehri kenarında, arkamızda konser, etrafımızda 1000'lerce motor sevdalısı nargile içiyoruz, Valery Krishen ve Mehmet Akın ile. Valery motorla tam bir dünya turu yapmış. Yani dünyanın etrafında dönmüş. Yaşadıklarını kitap haline getirmiş. Honda'nın Ukrayna elçisi. İleri sürüş ve offroad eğitimi veriyor. @ Cherkasy


Son olarak Odessa’ya dönerken bir Nükleer Füze tesisini gezdim. Fotolar sağdadır. Biraz eskimiş te olsa teknolojisi zamanın en büyük nükleer tesislerinden biri. Doğrudan ABD’yi hedef almışlar. 







Gece yarısından sonrasını hatırlamıyorum, sadece ertesi sabah uyandığımda telefonda çekmiş olduğum fotoları görünce şok oldum! Bunları ben mi çektim? Elbette paylaşmayacağım. 


Çok güzel zaman geçirdim. Konserler, etkinlikler çok güzeldi. Mekan muhteşem. İnsanlar muhteşem. Motorsiklet kültürüyle yoğrulmuş insanları seviyorum. Mutlaka yine katılırım bu tür festivallere. Ülkemizde ki festivaller de güzel ama burada ayrı bir eğlendim. Farklı ülkelerden insanların katılımı ayrı bir güzelleştiriyor festivalleri. Solda festivalde gördüğüm ilginç motorsikletlerin fotoları var.




Ukraynadan ayrılırken şu notu paylaşmışım.


Almost to leave Ukraine after 20 wonderful days.

I would like to thank all Ukranian friends for their hospitality, kindness and help they showed me.

I want to express my admiration and respect to your people, your land and your culture.


Hope to come again.

Kocaeli Üniversitesi,  Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü 41380  İzmit/Kocaeli/Türkiye

ismetsahin@gmail.com